MESELE FLOYD DEĞİL, SEN DAHA ANLAMADIN MI?
ABD bir kez daha isyanlara sahne oluyor. 1992 Los Angeles olaylarından sonra ikinci büyük karışıklık. Olay ABD’de olunca tabii; buralarda genel bir “Oh olsun, dünyayı karıştırırken iyi miydi, sen de karış da gör gününü” havası var.
ABD’ye karşı antipatimizi bir yana bırakıp biraz da geriden bakalım mı?
ABD’de siyahiler her zaman isyan edebilir, beyazlara ve özellikle de polisin ırkçı tavrına karşı büyük bir öfke beslemelerinde şaşılacak bir şey yok. Bunun zaman zaman küçük bir kıvılcımla büyük bir yangına dönüşmesi de beklenilmeyecek bir şey değil.
İşte insanlar ırkçılığa karşı çıkıyor, direnme hakkını kullanıyor. İnsan olan bunu destekler şeklinde genel bir kabul var.
Fakat benim bu klişeyi ilk sorgulamama, George Floyd'un kardeşi Philonise Floyd neden oldu. Kardeş Floyd “Herkes birlik içindeyiz diyor ama ortalığı yakıp yıkıyor, böyle yıkıcı birlik olmaz, benim kardeşim bunu istemezdi” diyor. Siyahilerin mücadelesinin çalındığını, başka yönlere çekildiğini, siyahilerin kullanıldığını söylüyor. Size biraz tanıdık geldi mi?
İşte o zaman kulağıma kar suyu kaçtı. Dönüp baktım 1992’de ne olmuştu diye. 1992 Los Angeles olayları, 29 Nisan 1992 tarihinde ABD’nin Los Angeles şehrinde, siyahi Amerikan vatandaşı Rodney King’i darbetmekten suçlanan dört Los Angeles polisinin mahkemede suçsuz bulunarak salıverilmesi üzerine başlamıştı. Yani bu filmi biz daha önce görmüştük. Bir başka deyişle böyle bir şey yapılınca böyle bir sonuç alınacağı, olayların büyüyeceği biliniyordu. Buna rağmen polis, 46 yaşında (Yani gençtir, bir taşkınlık yapar denilmeyecek yaşta) bir siyahinin boğazına çöküp bir de elini cebine koyarak artist gibi poz veriyor. Normal prosedür bu mudur? Bu bir refleks değil, savunma değil, bilerek ve zevk alınarak yapılan bir hareket. Yok mudur ABD polisi içinde bunu normal olarak yapacak manyak? Varsa bile kameraya alındığını bile bile neden yapar? Kime meydan okur? Nasıl bir rahatlıktır? Başının belaya gireceğini bilmez mi? Alıp kamerayı kırmaya çalışsa anlarım. Ama adam bayağı poz veriyor, oynuyor.
Korona krizinden ekonomi sarsılmışken dikkati başka yöne çekmek istediler desek, ne yöne?
Tabii bir aklı evvel de “Bu dış güçlerin oyunu” dedi.
Şimdi konu “dış güçler” olunca insan bir duraksıyor.
Tamam, söyleyen arkadaş Rusya’nın yakındaki seçimleri manipüle etmeye çalıştığını veya sınıra duvar ördüren Trump’a kaşı Meksika kartellerinin olayları körüklediğini falan ima ediyordur.
Ama dış güçler deyince bizim aklımıza zaten ABD gelir. Daha doğrusu genel olarak ABD değil elbette, orada politikaları belirleyen, ABD’nin vesayet kurumu Pentagon ve onun iş bitiricisi CIA gelir. Dünyanın çeşitli yerlerinde darbeler, suikastlar, iç savaşlar, karışıklıklar çıkarmakta uzman diye biliriz biz CIA’yı. Defalarca da deşifre olmuştur bu ilişkiler. En sonuncusu bizim FETÖ’ye kucak açması, terörist başını hala Pensilvanya’da malikanede beslemesi değil midir?
Öyle ise şimdi durup dururken ne dış güçleri? Sizin dış güçler dediğiniz aslında iç güçleriniz olmasın?
Senaryonun tamamını gördüğümü söyleyemem; ama özellikle hackercı Anonymouscularla beraber bizim Gezi soytarılarının da gösterilerde yer aldığını duyduktan ve FETÖ’cü Enes Kanter’i de protestocuların en önünde gördükten sonra kendi kendime şunu sordum: “Mesele Floyd değil, sen daha anlamadın mı?”
Yakında seçimler var ve vesayet Trump’ı istemiyor. Eh, Kenedy gibi kafasına sıkacak halleri de yok bu devirde. Bu arada ABD’de polis, yerel yönetimlere, yani belediyelere bağlıdır. Minneapolis Belediye Başkanı 1981 doğumlu Jacob Lawrence Frey, Minnesota Demokratik Çiftçi ve Köylü Partisi'nin üyesidir. Yani Trump’tan nefret eder.
Siyahiler isyanlarında sonuna kadar haklı olabilirler ama mesele siyah-beyaz sorunu değil. Çünkü konu “soluk alamamaksa” ABD’nin bir dizi zencilerin boynunda ise bir dizi de Orta Doğu halklarının boynundadır. Ortad Doğu’dan çekilip gitse de biz de bir “soluk alabilsek”
Yani diyorum ki; Minneapolis olayları önce iyiydi, ilk üç gün ben de destekledim ama…”
@kalemciler
En Son Haber
